7.12.09

Madame Density's Some Jealousy Stories Vol.1

“Tuvalete gidiyorum” dedi. İlk adımını bekledim ‘telefonunu alacak mı bakalım’ diye. Bir an klimaya baktı ‘havalar da soğudu bu aralar’ dermişçesine, gereksizce bekleme amaçlı olduğu gayet belirgin bir muhabbet açtı. Bir cümle bile sürmedi benim ”hıı” dememle. İlk adımı, beklediğim gibi telefonu yanına almak oldu. “Ah be” dedim ulan çatlamıştım meraktan. Açıp üç dört mesaj okumak için içim içimi yiyordu iki saattir. Ve beklediğim an, aynen beklediğim gibi sonlanmıştı. “Sıçmaya mı götürüyosun” dedim. Gülüp geçti. Haklı yahu dedim arkasından bakarken. G.t cebine koydu telefonu. “Ah” dedim “ah tuvaletin deliğine düşse…”.

Döndüğünde sahnedekileri izlemeye başladık. Güzel sesli adamdakinin ‘ne tipi’ olduğunu algılamaya çalışırken, farkında olmadan adamı baya övdüm. “Aşkım” dedim “sanki Edward Norton’ a mı benziyo adam? Hani American History X’ teki haline?” sonra “yok yok Sean Penn’ e benziyo galiba” dedim. Ha bir de yetmezmiş gibi araya “sen de benzesene Edward Norton’ a, sen yokken o hep yanımdaydı benim; şimdi ‘işin düşmeyince aramıyosun’ demesin” i sıkıştırıyorum. Yok yahu çok normal de diyemem de, benim tuvalet hamlemden sonra garip bir davranış sanki bu. Şöyle ki; sahnedeki adamı şekilden şekle sokuyorum, yetmedi övüyorum, o da olmadı yanımdakinin şekline şemaline söver hallere geçiyorum. Yok. Yahu bari bir “sen de Kate Moss’ a benze o zaman” demez mi insan? Hiç mi egosunu ‘tamam abi muhatap olma’ diye dizginlemeye çalışmaz?

“Oha n’oluyo lan bu ne muhabbeti” diyorum kendi kendime, gelen patates kızartmasının ayıltıcı kokusunun da etkisiyle. Açlığımın farkına varıyorum. Birayla bastırayım diyorum, yok olmuyor. Hop! Bir düşünce daha işte ‘dur bakayım şu yazdığını bir oku ne yapmışsın iyi mi değil mi’ diyor. Hemen madama itaat edip okuyorum. Yok yahu, o etki yok bu sefer. “Lanet sevgilimcim” dediğimi tasarlıyorum kafamda. Hemen ardından bir film repliği gibi dökülüyor sözler. Sahne de hazır zaten: “O kafayı yemiş saçma insanı aldın götürdün benden ya. Yazamıyorum, çok normal insan oldum çıktım, olmuyor böyle yahu” deyişim canlanıyor, içteki rahatlamanın etkisiyle gülüp parıldaşan gözlerimde.

Sigara sonrası bulanan midem beni onun kollarına ittiriyor. Ardından patates dolu tabağa fırlatan da o oluyor vesselam.

Bir zamanlar o midenin kapakçığında zıplayan haşere, şimdi kollarında kapakçıkla anlaşma imzalıyor. Sakinleşiyor kapakçığım bir tabak patatese karşılık.

Mutluluk böyle bir şey olsa gerek… Prof. Kişi’ nin ‘hırpani gençlik’ tiplemesini tuvalete bir anda bırakıvermek. Ah o telefon da düşeydi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder