30.3.12

How we quit the forest

Eskisi gibi değildi. Olamazdı tabi ki. Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Dolapta unutulan yarım limon gibi çürüyorduk hepimiz ve bu çürüme fikri hepimizi içten içe daha da çürütüyordu, düşündükçe.

Limon çekirdekleri kadar küçük hayallerimiz vardı. Ne var ki arızalı merceklerimizin atabileceği kadar derinlerine atmıştık beynimizin, hepsini. Hatalı odaklamalarımız, uzaklardan vazgeçmemize sebep olmuştu.

Ama o limon ekşiliğinde benzetmelerimizin tadını kıracak bir şişe tekilamız vardı en azından. Yok muydu? Yoktu. O bile yoktu. Sadece eski, ekşi anılarımız. Hatırladıkça ayıltan, düşünmek zorunda bırakan, ekşiliğine kapılıp ayrılamadığınız.

O küçük bardağın yanında yenmeyi bekleyen gençliğime baktım dün.

Ne de güzel gitmiştir tuzla!


11.3.12

Deniz kulağı ..sessiz olanı

Koleksiyonlarının her birinden bir parça almıştık. Diğerleri hepimizde eksik kaldı. Birimizde deniz korkusu, birimizde zayıf hafıza, birimizde korkak bir müzik kulağı bıraktın. Eserlerini başıboş bırakmamalıydın belki, karma müze gibiyiz.

Bakışlarını kimsede bulamadık. Az duysak ta konuşmanı da. Taklit etmeye defalarca çalışsak ta, kendimizi adayamadık. Hiçbir şeye.

Her şeyi düzeltmeye adadık biz de kendimizi. Kitapları, giysileri, bardakları, kibritleri, kumu, tozları.

Hala tek sanıyorlar. Gittiğinden beri bir daha buluşamadık.