3.1.10

Madame Density' s Saturday Night Stories Vol.4

Aklıma gelen tek şey vardı. İçmek. Ama tek başına içmenin bu kadar sıkıcı olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Ya da yolda tüm konsantrasyonumu sigaram üzerine topladığımdan düşünememiştim bunu. Düşünebileceğim tek şeyin içmek olması, kafamda sadece bu amacın olması için sigaram ve dumandan çizgilerimle meşgul oluyordum. Yolu bile göremediğim söylenebilirdi aslında. Çünkü dümdüz taşlar arasında kırık bir tanesi, kışın bile yeşil çimenlerin arasında saçkıran görünümü veren ıslak ve çamurlu tek bir bölge ya da benim aksime yan yana yatıp o soğukta bile işin keyfini çıkarabilen iki kedi, aklıma ‘düşünmemeye çalıştığım’ şeyleri getirebilirdi.

Hayatımın her anı planlıydı. Yemek saatlerim, neyi nerede yiyeceğim, kaçta kiminle buluşup, boş zamanlarımda hangi sırayla neyi yapacağım, nefes alışverişlerim arasında kaç adım atacağım bile. Gün boyu yapacak hiçbir şeyimin olmamasına rağmen, günü doldurabilmemin nedeni buydu belki de. Ama bu döngüden kurtulmak istiyordum- tabi bu iş öyle herkesin dediği gibi ‘sadece benim elimde’ falan değildi. Bu laflar basit NLP eğitimlerinden başka bir şey çağrıştırmıyordu bana. Yine de en azından bir başlangıç yapmak için adımlarımı saymamaya karar verdim. Yolun ortasında yalpalayan cumartesi sarhoşuna döndüm bir anda. Düzen bedenime o kadar hakimdi ki; saymadan adım atmam, planlanmış faaliyetlerden biri olmadan diğerini yapmam imkansızlaşmıştı!

Çevrenin bakışlarına aldırmadan Selanik boku yoluma devam ettim. Bir şey düşünmeden, gözlerimi tek noktaya sabitlemem yeterliydi. Neyse ki bu işi fazla uzatmama gerek kalmadan, ‘öğrencice’ içebileceğim tek yere vardım. Masanın boşluğu korkutucuydu. Az önce ‘düşüncelerimi dağıtmak için’ kullandığım duman hatları, masanın ahşap hatlarıyla birleştiğinde bana mutlak yalnızlığı tanımladı. Tanımın ikinci öğesi, oturduğum masaya ‘daha az yalnız’ bir grubun geleceğini söyleyerek beni ‘en yalnız’ masasına transfer eden barmen oldu.

Dönüş yolunda alkolün etkisiyle, gidişe nispeten daha az düşünebiliyordum ‘düşünmemem gereken şeyleri’. Ama yine de, sigarayı dudaklarıma götürdüm-sadece önlem olarak. Yolda yalnız yürürken bu hareketi çok daha yüksek frekanslarla yapıyordum. Adımlarım arasında kendimi ya da başkalarını düşünmek, hareketlerimi bilinçlendirmek istemiyordum. Bunu benim yerime düzen yapıyordu çünkü. Bilinçlenme dürtüsünün geldiği her saniyeyi sigaranın filtresiyle dolduruyordum. Oysa “İstesem hemen bugün bırakırım” diyenlerdendim ben de. Koku midemi bulandırıyordu. Bulantıya geçerli sebep olabilecek izler vardı çünkü o kokuda. Yoksun olmadığım, adımlarımın frekansını düzenlemediğim zamanlardan…

Yolun daha aydınlık-kalabalık tarafına geldiğimde “Güçsüz kızları seviyorlar” dedim kendi kendime. Lise yıllarıma dönmüştüm sanki. Ama öyleydi. Güçsüz kızları seviyorlardı, yardımsever tarafları onlara endeksliydi. Yapılı adam, tırnakları pırıl pırıl kızın bavuluna yardım ediyordu. Beni, madam’ın yazmasına izin verdim o an. Sabah madam, kendi ipekongun kitabına beni başkarakter yapmıştı.

“O hep bavulunu yalnız taşımıştı. Gözlerindeki ’sktr git’ ifadesiydi belki nedeni. Bu onu güçlü gösteriyordu. Hoşuna gitmiyor da değildi bu görünüm. Ki artık değil…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder