28.1.10

Mandallı İdealist 3

Uyandığında yastığı ter içinde kalmıştı. Evrim düşüncesinin rüyalar üzerine ortaya attığı teorilerine uygun olarak, düşüşünü yere çakılmadan hemen önce uyanarak tamamlamıştı. Atalarından birinin böyle bir macera yaşamış ama ‘onun atası’ olabildiği için en azından o macerada ölmemiş olduğunu biliyordu artık.

Çarşıdaki amaç sepetini de adamı da bir daha görememişti. Günlerdir mandallarla kafayı bozmuş, rüyalarını -günün tek rahat saatlerini- bile alt üst etmeyi başarmıştı. Hayatında ilk kez kendini uyanık kalmaya değil, uyumaya zorluyordu ama ilaçlarla ama sütle, yoğurtla… Yirmidört saati yirmibeşlemek değildi hayali artık. O yirmidört saatin birkaç saatini el çabukluğuyla kaybetmek istiyordu.

Sanki günler önce ipe tutturduğu o iki liralık amaç, onu rüyasında sürekli düştüğü farklı ama benzer olarak boş yerlere itmişti. Adama kağıtta ne olduğunu sorabilmek için tüm çarşıyı dolaştı ama bırak adamı, yere düşmüş tek bir mandal bile yoktu. “Ardına obez düşmüş Hanselle Grateli aramak bile daha kolaydır” diye geçirdi içinden. O adamı bulup, bilmeden etmeden bir amaca sahip olmanın heyecanıyla paldır küldür ipe astığı o kağıtta, aslında ne olduğunu öğrenmeliydi. Ya da belki hatırlamalı…

Yatakta diğer tarafa döndü. Nereye dönerse dönsün gerçeği yüzüne vuran güneş, uyumasına, günden biraz daha çalmasına izin vermiyordu. Güneş bazen işine aşık bir güvenlik gibi davranabiliyordu. Rüyasını hatırladı. Rutin ağlamasını tamamladıktan sonra “İstemiyorum” dedi sadece. Neyi ‘istemediğini’ bilmeden zira istemediği çok şey vardı.

Saati on dakika sonraya kurdu tekrar. Çalar saat bazen anne gibi davranabiliyordu. Onar dakikalık toleranslar tanıyacak kadar şefkatli ama sesiyle insanı bir anda yataktan zıplatacak derecede hunhar.

Günler çok çabuk geçiyordu-geçmediğini iddia etmesine rağmen. Şimdiden sadece üç ay yirmibir günü kalmıştı. Önceden kurulup, hazırda bekletilen saatli bomba gibiydi. Tek sorun, dünyada patlatılacak kadar değerli bir yerin kalmamış olmasıydı. Bu nedenle ıskartaydı işte.

Düşünürken, uyumayı unuttuğunu fark etti saati görünce. Saatinden canla başla çaldığı on dakikanın, dokuzunu dahice katletmişti. Tekrar bir on dakika için yalvaracakken, çalar saat kadar bile toleransa sahip olmayan unsur aradı ve yarım saat içinde ‘orada’ olması gerektiğini hunharca bildirdi.

Uyandırışı hunharca da olsa, annesini özlemişti. İleride onun, kızını daha da fazla özlemesinden korkarak…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder