28.1.10

Mandallı İdealist 4

Verdiği birtakım önyargıyı eğitimden sayan insanları, anal eksende bir araya getirmek istiyordu. Küfür etmesine engel olan sanal dişiliği, böyle zorlama cümlelerle karşısına çıkabiliyordu işte.

Kalemini boş kağıda vurarak, tüm cevapların aklından silinmesini bekliyordu. Sınav sonrası objektif kontrol için kağıdı aklından silme taktiğini ilkokulda türkçe öğretmeni vermişti. Tabi sınavı tamamlama süresiyle, sınav süresi arasındaki farkı ortaya çıkaran çıkarma işleminin değişme özelliği olduğunu varsaymış olmalıydı.

Aradan saatler geçmiş olmasına rağmen, aklında hala rüyası vardı. İnsanların saç tellerine asılı çaputlar, kıyafetlerine nazarlık misali iliştirilmiş not kağıtları görüyordu. Daha yukarı, tavandaki ince borulara bakarak, o sınıfta kendisi gibi amacını sağa sola mandallamış birinin olup olmadığını araştırıyordu. Öyle biri tabi ki yoktu. Hem olsa, orada top top kağıt görse bile bunu kimseye söylemezdi. Diğer zamanlarda olduğu gibi deli damgası yemezdi belki ama hayatını çok daha derinden etkileyecek ‘damgalar’, kopya gerekçesiyle siciline vurulabilirdi.

“Arkadaşlar toparlayın son on dakika!” dedi gözetmen. Aklından, kağıdı silmesine yetecek kadar düşünce geçtiğine inanarak, kağıdın yüzünü çevirdi tekrar. Hızlıca cevaplarını kontrol etti. Kağıdın kenarına, son kontrolün yapıldığını kanıtlayan işaretler bıraktı. Herhangi bir soruşturma durumunda, bunun ona nasıl bir katkı sağlayacağını bilmiyordu ama yine de kendini garantiye almayı alışkanlık haline getirmişti. Kağıt üzerine son karbon tanelerini bıraktıktan sonra kalemlerini toparladı. Kalkmaya hazırlanırken gözetmen, “Evet arkadaşlar getirin artık kağıtları!” dedi. Zaten yapacağı bir işin başkası tarafından hatırlatılması, ona zorlama gibi geliyordu. İnat damarının, normal nabzından bağımsız titreşimini hissetti. Kağıdı vermeyecekti. Her türlü soruşturma için zaten garantiye almıştı kendini önceden. Kağıdı o sınıfta veren son kişi olacaktı. Bu tavrı, gözetmen ile arasında çıkacak kağıt çekiştirmesi sırasında, kağıdının yırtılarak heba olmasına neden olsa bile.

Gözetmen, sırayla kağıtları toplamaya başlamıştı. Neyse ki arka sıradaydı. Ancak yine de kağıdı son veren olması için doğaçlama bir plana ihtiyacı vardı. Toplanma sırasına üç kişi kala sıradan kalktı. Kürsüye kadar olan yolu ağırdan alarak sonuncu olmayı başarabilirdi. Garip bir gurur meselesi haline gelmişti üç soruluk kıytırık belge.

Son on kağıt… Kürsüye yaklaşık on adımı kalmıştı. Adımlarını bundan sonra her kağıda eşit sürelerle dağıtmalıydı. Sırtına yüklenen stres yüzünden, üzerinde toplasan üç gram karbon olmayan kağıt, kollarını ağrıtmaya başlamıştı. Yine elleri terliyor, kızarıp şişmiş gözlerini, kağıtları toplayan gözetmenden kaçırmaya çalışıyordu.

Son dört kağıt… Programın ilerisine geçip, son beş adımına dört kağıt bırakmayı başarmıştı. Bundan sonrası sadece şans işiydi. Kürsüye, gözetmenle aynı anda vardı. Onca saniye kaçırdığı gözlerini, en önemli anda gözetmene yakalattığı için kağıdını ona vermek zorunda kaldı. Bu da son yirmi kağıdın arkasında kalması anlamına geliyordu.

Gururunu bir saniye farkla kırıp, galip gelen gözetmenin; sınav boyu sesleriyle kulaklarını tırmalayan topuklarına zift yağı sürmek, höpürdeterek içtiği şekersiz-kremalı kahvesine müshil atmak istiyordu. Haklıydı. Sonuçta en üstte onun kağıdı olmalıydı. Çıkarken kürsüde son gördüğü, kendi adı olmalıydı. Gözetmenin zorlama “Verin kağıtları!” cümlesini boğazına sıkıştırmalıydı.

Eve dönüp, başını yastığa dayadı. Sınav kaçırma korkusu, son kağıt problemiyle birleşerek, onu hayli yormuştu bugün. Uyumak istememesine rağmen kızarmış gözlerini biraz dinlendirmesi gerektiğini biliyordu. Başucunda asılı boş mandala bakarak yeni kabuslara daldı. O gün son gördüğü, o mandal olacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder