10.5.11

Istanblues

İğrentinin haddi hesabı yoktu. Hiçbir canlı, hiçbir hayvan, hiçbir sürüngen ya da bunun gibi özelden genele sıralanmış hiçbir grupla karşılaştıramıyordu bu oluşumu. Somutlaştırmak için belki kullanabileceği tek durum, istanbulu sevmeye başlamasıydı.

İstanbulda yaşama fikrine tıkılıp kalıyor, dalıp gidiyordu günlerdir. Rüyalarına giriyor, sabah huzurlu gülümsemelerle uyandırıyordu. Hayatının ilk soyut romantizm hikayesiydi bu.

İstanbul, genel kanının aksine, bir erkekti. Hem de nasıl… İçine nefret ve iğrenti sızan her kadının dibinde bitiyordu. Mükemmel bir tekgecelik adayıydı. Nefretle başlayan ilişkilerin duayeniydi o, bir efsaneydi. Karışık, çözülemez, ait olunamaz, elde tutulamaz, yalancı, histerik, klas görünüp ucuz oynayan herifin tekiydi aslında. Tehlikeliydi de.

Rüyalarını süslüyordu yine de. Hala. Başına bela açılsın istiyordu, o monoton cilalı kariyeri pisliğe bulansın. Sokakta çıplak uyansa dahi umrunda değildi. “Ah İstanbul.. Sevgilim”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder