10.5.11

Bloggeak

Blog yazarlarının, her dönem değişen bir benlik sorunsalı vardır. ilk dönem, klasik blog yapısına uygun, günlükvari yazılar çıkar ortaya. İkinci dönem, kendini açığa vurmaktan bir anlık çekinen yazar, kendine ‘o’ tekilini yapıştırır. Son dönem ise bir nevi başa dönüştür; zira “Kimi kandırıyosun lan?!” tribine giren, bir-nevi-olgunlaşmış yazar, artık kendine ‘ben’ diyebilmektedir. Yine de o çekince, aklının bir kenarında hala olgun tarafıyla kırıştırıp durduğundan, yazmaz. Uzun, oldukça uzun bir süre, dokunmaz kaleme, kağıda, klavyeye…

An gelip, o uzun süre yazamadığı ‘şey’ ordusu, ağzını tutup çenesini kafatasının geri kalanından ayırma isteği uyandırana kadar. Yazması gereklidir, etiketlendiği zamirden bağımsız olarak. İçer, oldukça fazla içer. Alkolün, beyin hücreleri üzerinde de afrodizyak etkisi olduğunu umarak, içer. Hücreler, içeride birbirlerini sevişerek ya da artık her nasıl sapıkça sahneler geçiyorsa orda, öyle veya böyle öldürseler de, buna inanır.

Yazar, saçmalar. Yazarak saçmalar. Çünkü konuşamaz. Ah, bir de o mesele… Yazar dediğin, ‘blogyazarı’ dediğin, konuşamaz. Hep onyedi yaşında ve evinisınsçıdır o.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder