10.5.11

Istanblues

İğrentinin haddi hesabı yoktu. Hiçbir canlı, hiçbir hayvan, hiçbir sürüngen ya da bunun gibi özelden genele sıralanmış hiçbir grupla karşılaştıramıyordu bu oluşumu. Somutlaştırmak için belki kullanabileceği tek durum, istanbulu sevmeye başlamasıydı.

İstanbulda yaşama fikrine tıkılıp kalıyor, dalıp gidiyordu günlerdir. Rüyalarına giriyor, sabah huzurlu gülümsemelerle uyandırıyordu. Hayatının ilk soyut romantizm hikayesiydi bu.

İstanbul, genel kanının aksine, bir erkekti. Hem de nasıl… İçine nefret ve iğrenti sızan her kadının dibinde bitiyordu. Mükemmel bir tekgecelik adayıydı. Nefretle başlayan ilişkilerin duayeniydi o, bir efsaneydi. Karışık, çözülemez, ait olunamaz, elde tutulamaz, yalancı, histerik, klas görünüp ucuz oynayan herifin tekiydi aslında. Tehlikeliydi de.

Rüyalarını süslüyordu yine de. Hala. Başına bela açılsın istiyordu, o monoton cilalı kariyeri pisliğe bulansın. Sokakta çıplak uyansa dahi umrunda değildi. “Ah İstanbul.. Sevgilim”

Bloggeak

Blog yazarlarının, her dönem değişen bir benlik sorunsalı vardır. ilk dönem, klasik blog yapısına uygun, günlükvari yazılar çıkar ortaya. İkinci dönem, kendini açığa vurmaktan bir anlık çekinen yazar, kendine ‘o’ tekilini yapıştırır. Son dönem ise bir nevi başa dönüştür; zira “Kimi kandırıyosun lan?!” tribine giren, bir-nevi-olgunlaşmış yazar, artık kendine ‘ben’ diyebilmektedir. Yine de o çekince, aklının bir kenarında hala olgun tarafıyla kırıştırıp durduğundan, yazmaz. Uzun, oldukça uzun bir süre, dokunmaz kaleme, kağıda, klavyeye…

An gelip, o uzun süre yazamadığı ‘şey’ ordusu, ağzını tutup çenesini kafatasının geri kalanından ayırma isteği uyandırana kadar. Yazması gereklidir, etiketlendiği zamirden bağımsız olarak. İçer, oldukça fazla içer. Alkolün, beyin hücreleri üzerinde de afrodizyak etkisi olduğunu umarak, içer. Hücreler, içeride birbirlerini sevişerek ya da artık her nasıl sapıkça sahneler geçiyorsa orda, öyle veya böyle öldürseler de, buna inanır.

Yazar, saçmalar. Yazarak saçmalar. Çünkü konuşamaz. Ah, bir de o mesele… Yazar dediğin, ‘blogyazarı’ dediğin, konuşamaz. Hep onyedi yaşında ve evinisınsçıdır o.